Kafeteryanın bunaltıcı sıcağında bayılmadan önce kendimi dışarı atabilmiştim. Daisuke-san'ın gelip gelmediğine bakmıyordum bile. Niye gelsin ki? Dışarısı soğuk, ve kafeteryada huzur verici(!) bir sıcaklık var. Benim gibi sıcak yerlerde duramayan birisi olmadığı sürece hiç kimse çıkmazdı bu havada. Ancak ben seviyorum işte bu soğuğu. Karların saçlarımın üstüne düşmesini seviyorum. Ben buyum işte. Soğuktan haz duyan bir insan. Ve benim gibi çok insan olmadığını da biliyorum. Ama bu beni asla değiştirmeyecek. Arkadaş çevrem pek yok, evet. Ama şu karlar bana yetiyor. Her neyse.. Nasılsa anlayamazsınız düşüncelerimi. Anlatmama gerek yok.
Sonunda gölün yanında buldum kendimi. Kar yağışı iyice hızlanmıştı. Karları düşüren meleklerin acelesi vardı heralde. Gölün kıyısına oturdum yavaşça. Elimi buz gibi suya değdiriyor, oluşan dalgaları izliyordum. Ne güzel olurdu tüm insanlar su kadar duru olsa. Boşuna gelip çatmasalar, sadece sen onları rahatsız ettiğinde tepki verseler. İmkansız hayallerimden biri daha. Niye uğraşıyorum ki?
Gözlerimi kapatıp arkaya doğru yattım. Karların tenimi uyuşturmasını seviyorum. Ama öyle ki, artık alıştı vücudum sürekli kar altında bulunmaya. Uyuşmuyor bile. Sadece rahatlatıyor. Ama yine de güzel. Gözkapaklarıma doluşan sular ağlıyormuşum gibi bir görüntü oluştursa da, durduk yere ağlayacak biri değilim. O veletlik çağımda kaldı. Ve Roy da bu konunun bahsini açmasa iyi eder.