Cross Academy
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Yıl 2010.Akademide teknoloji hakim ve birçok E sınıfına benzer insanlar ortalıkta beliriyor.Onların nereden geldiğini bulmalıyız!
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Renkli Kar Taneleri

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Kuroda Shin
Gece Sınıfı Öğrencisi
Gece Sınıfı Öğrencisi
Kuroda Shin


Mesaj Sayısı : 82

Öğrenci Sayfası
Irk/Statü: A Sınıfı Vampir
Güç/Silah: Kan ile çizdiği her şey gerçeğe dönüşebiliyor.
Karakter Adı: Kuroda Shin

Renkli Kar Taneleri Empty
MesajKonu: Renkli Kar Taneleri   Renkli Kar Taneleri Icon_minitimeSalı Ara. 15, 2009 6:51 pm

Renkli Kar Taneleri 72d80b31f120c94e175d5d0
Her biri birbirinden bağımsız,en fazla 20 dakikada yazılmış kısa karalamalarım bunlar... Mutlaka biliyorsunuzdur. Ben ileride yazar olmak istiyorum. İkamet ettiğim evimin ilk sahibi olan Bursalı ünlü Osmanlı yazarı Ali Ulvi Kurucu'nun verdiği psikolojik mirası devralma hissi de bunda katkıda bulunuyor. En azından nefesin kesilmeden bir kitabım çıkmalı. O bile olmassa arkamda yazılar bırakmalıyım... Tabii konu benim hayallerim veya arzularım değil. Ellerim alışmış olmalı... Görüyorum ki boş durmuyor, her an yazmak istiyor. Bu minik yazılarda o anlardan birkaçı... defterimi karıştırdım ve bunları buldum. Beni gülümsettikleri gibi dilerim sizi de gülümsetir. Ancak sizden bir isteğim olacak. Ciddiyetimi ilk cümlelerimden anlamışsınızdır. Yazış süresine, mekanına -bahsedilen mekan okul yahut dersanedir- dikkat ederek yorumlayınız. Genelde yazılarımı evimin hala harabe olan birinci katında, orası müsait değilse de hemen evimizin üst katındaki Fransız Klisesinin bir köşesinde yazarım. Gerçi ilham gelmeyince gelmiyor....

Tüm kısa hikayeleri toplayıp bir dizi haline getirdim. Her hikayenin bir konu ismi var. Hepsi de asil kar tanesi; renkli renkli....

RP için ilhamım gelene kadar bunlarla yetinin xD




İlk Düşen Kar: Siyah~Hiçlik
Karanlık... Belki de karanlık kelimesiyle isimlendirilemezdi... Siyah demek doğru olanı mıydı ki? Hayır.... Asıl doğru olanı o boşlukta neden bulunduğunu düşünmekti. Ne olduğunu değil!
O kadar tuhaf bir histi ki verdiği, yalnızca durmak ve izlemek isterdi insan. Sadece uzaklaşmak... Düşünmek ama hiçbir şeye ulaşamamak...
Uzay gibiydi. Ama rüzgarı hissederdin. Saçların havada dans ederdi. Zemini de vardı değil mi? Evet. Kafanı görünmez zemine dayardın. Karnına çekerdin ayaklarını. Öylece ağlardın...
Havada süzülen saçların parıldardı. Belki yıldız, belki güneş... İşte bu yüzden karanlık değildi orası! Sen hariç her şey görünmez, karanlıkta, gizli...
Herkes sana bakardı kendine göre bazen... Bazen de orada tamamen yalnız olurdun. Kimse giremezdi oraya. Kilitliydi, mühürlüydü, yasaklıydı...
Ve işte!!
İşte oranın sahibi!
Kim olduğunu bilemezdin. Onu duyardın. Seni daha derine iterdi sözleri. Canın yanardı. Bir şeyler yumruklamak, tekmelemek, dağıtmak isterdin. Acını geçirecek bir şeyler işte... Ona yapamadıklarını zaten arkadaşlarına yapardın... Ama yetmezdi değil mi? Çünkü fark etsende reddettiğin bir gerçek vardı.
O, sendin...
Sonuna kadar koştun. Nefes nefeseydin. Yorgunluktan bayılmak üzereydin. Son saniyelerinde yıldızlara uzandın. Tutabildin mi? Hayır... Onları tutmak istemiyordun. Onlardan istediğin yardımdı.
Gitmek istiyordun...
Normal olmak...
Kurtulmak...



"Sen benim kıymetlimsin. Sana bir şey olmasına izin vermem."
Kuralları unutma...





İkinci Düşen Kar:Pembe~Sakuraları Terk Etmek
İlerledikçe minik tahta ve yaprak parçaları çatırdıyordu. Sokakta ondan başka hiçbir insan yoktu. Hiçbir nefes alan canlı...
Sakura ağaçları sokağın sonuna kadar diziliydi. İnsan kendini cennetteymiş gibi hissediyordu. En ufak rüzgarda pembenin açık tonlarına sahip yapraklar ağacından ayrılır ve rüzgara katılırdı.Ağaçlarda sanki hiç çiçek bitmezdi.Biri ayrıldı mı yenisi doğardı...
Derin nefes alıp beklemeden saldı. Saçlarına konmuş bir-iki sakura yaprağı vardı. Aldırmadı. Düşen yaprakları izlemeye devam etti. Bu kadar zor olacağı aklından geçmemişti. Muhakkak zorlanacaktı tabii... Ancak bu kadarı...
Aniden bir el omzuna dokundu. Elin omzuna dokunuşuyla telaşlandı ve hemen arkasına döndü. Kalbi delicesine atmaya başlamıştı. Yaşamak için açan Sakuralar gibi... Karşısında senseisini görünce şaşkınlığı kedere dönüştü. Kederse yerini tatlı bir üzüntüye... Yanakları pembeleşmeye başladı. Gözleri dudakları gibi titriyordu. Ne diyeceğini bilemedi. Ne diyecekti ki? Ellerini göğüs hizasında birleştirdi. Minik damlalar birbirine girip büyüdü ve gözkapaklarında taşma seviyesine geldi. Ağlayamazdı. Hani silmişti onları? Sildiği birine karşı böyle hissedemezdi.
"Gidemedim..." diye fısıldadı kekeleyerek. Ona kimbilir neler diyecekti.
Ama her zaman umulanlar gerçekleşmezdi. Arisa-sensei tüm sevecenliğiyle gülümsüyordu.
"Heh! Gidemezsin tabii... Kaçmak zordur! Peki niye gidemedin?"
SunJi başını eğdi. Yüzüne bakamıyordu. Yüzüne baktığı anlar o duyguyu yine hissediyordu.
"Bi-bilemiyorum... Sanki bir şeyleri geride unutmuş gibiyim..."
Ses tonu titriyor ve inceliyordu. İlkbaharda olsalar da donmuş gibi bir histi. Omuzlarını kaldırdı. Eklemlerini bir şey sıkıyordu.
Bu duygu...
Sensei sevecen gülümsemesini bozarak cevap verdi.
"Arkanda bizi de unutmuş olmayasın?"
SunJi hızla kafasını kaldırdı. Gözlerinde birikmiş tüm damlalar fışkırmıştı sanki. Dudakları aralandı. Ama bir şey demek için değil... Bir şey diyemediği için...
Kulaklarındaysa o kelimeler yankılanıyordu.
"Arkanda bizi de unutmuş olmayasın?"
"Arkanda bizi de unutmuş olmayasın?"
"Arkanda bizi de unutmuş olmayasın?"


Üçüncü Düşen Kar:Sarı~Pluton'un Aşkı
Güneş henüz dağların arkasından kendini göstermeden önce bile tüm şehirde huzurlu bir aydınlık vardı. Şafak vakti sokaklarda erkenden yola çıkan yetişkinlerin çalıştırdıkları arabalarından çıkan egsoz sesinden başka bir ergenin nefes sesleri de duyuluyordu. Bu nefesler kış sabahında gözle görülür haldeydiler. Beyaz buharlar oluyor bulutlara yükseliyorlardı. İnsanın kanını donduracak kadar soğuğa bedeni alışmıştı. Çoktan donmuş olmalıydı. Sırtı bir apartmanın hemen karşısındaki duvara dayalıydı. Duvar apartmanın hemen karşısına bakmıyordu. Aparmanın bir kenarından başlıyor ve yüzey durumu apartmanla çakışıyordu. Apartmanla paralel uzatmıştı ayaklarını. Apartmanın köşesiyle duvarın arasında temiz, paslanmaya yüz tutmuş 1 metre uzunluğunda, her çubuğunun arası ise 5 cm olan bir trabzan duruyordu. Trabzanın arkasındaki yokuşun sonundaysa şarıl şarıl akan bir derenin kokuları burnuna tıpkı güneşin ilk ışıkları gibi insanı tüm mutsuzluk tohumlarından arındırmak için derin düşünceye sokuyordu.

Uzun, ilk bakışta insana siyah gibi görünen, güneşe göre de yanardöner gibi renk değiştiren kahverengi saçları yere dökülmüştü. Kirlenmesini pek umursamıyor gibiydi. Şimdilik onun için önemli olan şey kalbine uzun zamandır batan dikeni çıkartmaktı. Gözlerinde akmak için izin bekleyen damlalar gözlerini parlatıyordu.

Daha geçen gün derste oynadıkları oyunda kendisine verilen gezegen Plutondu. Önünde arkasında kim varsa değiştirmek için deli gibi çırpınsa da kimse değiştirmeye yeltenmemişti. Uzunca elindeki pluton kartına bakıp sırasının gelmesini bekledi. Ama kalbinde bir burukluk vardı. Aslında o Pluton'a en uyan kişiydi. Kader durumunu bilerek göstermişti sanki ona...

Eğik kafasını önce hemen yanındaki özgürce akan dereye sonra da beyaz,güneşle hafif pembeleşmiş bulutlara çevirdi. Pluton o bulutların arkasında bir yerlerdeydi. Tüm benzerlerinden ayrılmış yalnız başına yüce güneşin etrafında dönüyordu. Yine derste düşündükleri sardı etrafını. Pluton eskiden en küçüğü olsa bile gezegendi. Şimdi ise hepsinden ayrılmıştı. Yalnızdı, tamamen.... Soğuktu. Güneşten, umuttan uzaktı...

Elindeki kalpli kolyeye baktı.Kıymetini bilemediği güneşin armağanıydı ona... Pluton ne yapsın, hatır bilmezdi. Diğer cüce gezegenlere hava atardı. Çünkü ona Güneş aşıktı... Güneş ama salak değildi Pluton gibi... Sonsuza dek bekleyemezdi. Her şey bittiği anda Plutonun kalbi atmaya başladı. Ama işte, çok geçti...
Çok geç...

Silip bozmak, yeni baştan başlamak isteği böyle ağır geliyordu... Eksik olan şeyleri görmek, hissetmek böyle acı veriyordu. Hala bir hipnoza başvurmayı planlıyordu.
Silmek... Silmek...
Pluton akıllanmıştı. Farkındaydı her şeyin. Güneş artık Jupiterindi. Yeniden istemek bencillik olurdu. Bencil olmak istemiyordu artık. Onu mutlu eden şey daha doğrusu onun için mutluluk kavramı anca gülerse gülümsüyordu. Güneş ışığını ona ulaştırmasa da aralarındaki mesafe aşılamayacak kadar çok olsa bile...
Güneş mutlu olmalıydı...
Güneş ışıldamalıydı...
Tabi bu asla Plutonun Güneş etrafında dönüşünü bozmazdı. Pluton artık bir gezegen olmasa da etrafında dönecekti... Sessizce...
Tüm sevgisiyle...

İşte şimdi gözleri dilendikleri izni aldı. Dolu, ipeksi yanaklarını okşar gibi çenesine süzüldü nadirane gözyaşı... Çığlık atmak istiyordu. Hemde tüm sesiyle. Göz yaşları arttı. Delicesine nefes almaya, kirpikleri ıslanmaya başlamış, burnu duygu patlaması eşliğinde soğuk ile kızarmıştı. Uzun zamandır sakladığı duyguları tıpkı sesini duyduğu dere gibi akıyordu. Plutonun kaderi değişemezdi. Jupiter varken Pluton neydi ki?
"Özür dilerim..." diye sayıklamaya başladı. Elindeki kolyeyi tüm parmaklarıyla sıkıyordu. Titreyen ayaklarından güç alarak ayağa kalktı. Eliyle göz yaşlarını siliyordu. Güneşi kiminle olursa olsun gülümsemesini istiyordu. En azından uzaktan ona bakmak...
Onun Pluton olmadan mutlu olmasını-
"İSTEMİYORUM!" diye bağırdı. "SENİN GİTMENİ İSTEMİYORUM! sessiz sabahta yankılanmıştı. Daha önce hiç böyle dolu dolu ağladığını sanmıyordu. Ayakları güçsüzleşmişti. Çöktü. Başını trabzana dayayıp kendi sesini dinlemeye başladı.

---

Güneş dağların arkasından göründü nihayet. Dere dinmişti duyguları gibi... Fırtına sonrası sessizlik rüzgarları esiyordu. Üstelik tüm araba sesleri de kesilmişti. O gün hafta sonu tatili olması nedeniyle okula gitmek veya gidenlerle karşılaşmak gibi bir derdi de yoktu. Dizlerini karnına çekmiş kafasını da dizlerine gömmüştü. Olayları kabullenmek tek çaresiydi...
Yanaklarına kurumuş gözyaşları sert bir tabaka gibiydi. Kendini yeterince hazır hissedince ayağa kalktı. Başı eğikti ama bir gülümseme vardı. Elindeki kolyeye baktı. Gülümsemesi büyümüştü. Trabzanın yanına gitti ve tereddüt bile etmeden fırlatmak için yokuşa uzattı. Tam bırakacakken içindeki simler parıldadı. Şaşkınca kolyeye bakıyordu. Geri çekti kolyeyi. Suratındaki minnettar gülümsemeyi bozmadan boynuna taktı. Saçları salınıyordu trabzanın tam zıttına doğru rüzgarda. Yüzüne vuruyordu soğuk hava.
Yükselen güneşe baktı ve fısıldadı.
"Işığın bana ulaşana dek etrafında dolaşacağım..."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Kuroda Shin
Gece Sınıfı Öğrencisi
Gece Sınıfı Öğrencisi
Kuroda Shin


Mesaj Sayısı : 82

Öğrenci Sayfası
Irk/Statü: A Sınıfı Vampir
Güç/Silah: Kan ile çizdiği her şey gerçeğe dönüşebiliyor.
Karakter Adı: Kuroda Shin

Renkli Kar Taneleri Empty
MesajKonu: Geri: Renkli Kar Taneleri   Renkli Kar Taneleri Icon_minitimeSalı Ara. 15, 2009 10:51 pm

Tamamlanmıştır efendim^^
Mini hikayeler yazıldıkça eklemeye devam edeceğim^^
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ruka Souen
Gece Sınıfı Öğrencisi
Gece Sınıfı Öğrencisi
Ruka Souen


Mesaj Sayısı : 128
Nereden : Griler ülkesinden...
Lakap : Luca, Roka :)

Öğrenci Sayfası
Irk/Statü: Soylu Vampir
Güç/Silah: Zihin Kontrolü/ Lightning adlı kılıç...
Karakter Adı: Ruka Souen

Renkli Kar Taneleri Empty
MesajKonu: Geri: Renkli Kar Taneleri   Renkli Kar Taneleri Icon_minitimeÇarş. Ara. 16, 2009 10:37 pm

Eline sağlık.. =)

Okurken büyük keyif aldım. Gülümsediğim yerler de, içimi burkan yerler de mevcut... Smile
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Renkli Kar Taneleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Cross Academy :: Rp Out :: Fan Artlar-
Buraya geçin: